Kent Nerede?
Siteler, Türkiye’de 60’lı yıllardan sonra yapı sektörünün gözde kavramları arasında yer almaya başlar: Askeriye lojmanları, yazlık siteler veya işçi blokları az alanda çoklu yerleşimin, önemli örnekleridir. Günümüzde ise bu kavram farklı bir planlama ve yapılandırma üzerinden gelişmekte, ev, mahalle kavramlarını değiştirmektedir. Ev ve muhit anlayışını değiştiren ilk örnek Kemer Country olarak verilebilir. 1985 yılında İstanbul’un ormanlık bölgesinde inşa edilen bu geniş site, İstanbul’a, golf sahasının etrafında konumlandırılmış lüks villa kavramını getirmiştir. Kemer Country, sadece sosyal düzeyde bir algı farklılığı yaratmakla kalmamış, mimarları ve sehir planlamacılarını heyecanlandırarak ekonomide yeni bir paydanın da var olmasına ön ayak olmuştur. Son on yıl içinde hızlı bir gelişme gösteren site kavramı, özellikle üst gelir düzeyine mensup kişilerin değil orta gelir düzeyine sahip kişilerin de ulaşmak istediği bir yaşam düzeyi konumunu almıştır. Her sosyo-ekonomik gelir düzeyine göre bir site üretilmesi, muhit kavramını gelir düzeylerindeki ayrişmaya göre biçimlenen bir olguya dönüştürmüştür. Bu durumların yanısıra, muhite eklemlenen guvenlik kameraları, güvenlik görevlileri, tanımlanmış sınırlar belirgin bir önem kazanmakta, doğa, eğlence alanları gerçekliklerinin temsili olarak belirmektedir.
Siteler ve kamusal alanın doğaya yayılımı üzerine çalışmakta olan Laurence Bonvin, rahatsız edici derecede güzel görünen bir seri fotoğraf üreterek, site kavramına eleştirel bir açıdan yaklaşıyor. Kültürlerce doğal tanımı ‘Doğa’ nın yeniden tanımlanmasi ile belirlenen bir kavramdır. Bu tanımlama süreci, temsil ve sunumu, gösteren ve gösterileni, çerçeveyi ve çerçevenin içini, gerçek ve yanılsamayı, içerik ve içeriğin taşınmasını bir arada bulundurur.* Fotoğrafları ile Bonvin, yeni yapılan sitelerle, onları çevrelemekte olan alanların ilişkisini, mimarinin çevresi ile uyumsuzluğunu gözler önüne seriyor. Gerçeklikle oynanmakta olan oyun, soyutlama duygusu üzerinden ilerliyor. Dekoratif amaçlı resim geleneğinde sıkça kullanılan triptik formatın (üçlü yapı), fotoğraflarda kullanılıyor olması ironik bir uslubun ipuçlarını taşıyor. Seride yer alan fotoğraflar içten içe bir birliktelik oluşturuyor, birbirleri ile göreceli bir yakınlık kuruyor. Bonvin bize bir hikayeden bahsediyor, belirli bir başlangıcı ya da sonu olmayan bir hikayeden; peyzajın doğanın ilustrasyonu, eğlencesi ve uyumu olduğu bir durum anlatısından bahsediyor.
Fotoğrafla ilişkiniz nasıl başladı ve ilerledi?
Fotoğrafla ilk tanışmam, bir sporcu olan babamın gezileri sırasında çekmiş olduğu fotoğrafları izlemekle başladı. Babamın verdiği kamerayı kullanarak manzara fotoğrafları üretmeye başladım. İlk başlarda neyi ne için çektiğimi tam olarak bilmeden fakat görüntüleri deneyimleyerek fotoğraflarımı oluşturuyordum. Fransa’da bulunan fotoğraf okulunda teori, baskı teknikleri, fotoğraf tarihçesi ve stüdyo fotoğrafı gibi dallarda eğitim aldım. Bir medyumu anlayabilmek için onun gramerinin ve tarihinin iyi bir şekilde bilinmesi taraftarıyım. Manzara, kamusal alan ve periferi üzerine çalışmaya okulu bitirdikten sonra başladım.
İstanbul’a gelerek bir proje yapma fikri nasıl doğdu?
İlk kez yirmi yıl önce gelmiştim İstanbul’a ve büyülenmiştim. Beş yıl önce Ermenistan’da bir sergi yaparken kısa da olsa İstanbul’u tekrar görme fırsatı yakaladım. Geçtiğimiz yıl İstanbul gibi enerjisi ve potansiyeli olan bir şehir aradığımı farkettim; ve böylece bu proje başlamış oldu. Sürekli İstanbul’a gelmeye ve farklı yönlerini keşfetmeye başladım ve tabii ki burada güzel tesadüfler, karşılaşmalar ve deneyimler önemli rol oynadı.
Günümüzde İstanbul, güncel sanat alanında üretim yapan sanatçılar için büyük bir kaynak işlevi görmekte. Siz de bu ilgi odağı olma durumunun bir sonucu olarak mı buradasınız?
Hayır, Istanbul’a bir marka olduğu için gelmedim. İstanbul beni bir şehir olarak çekti ve içine aldı. Benzerlikler ve farklılıklar bulduğum, samimiyet ve uzaklık hissettiğim bir şehir, bir aradalık hali beni üretmek istediğim konulara yakınlaştıran bir durum. İstanbul kaotik durumlar arayan sanatçılar için, dinamik ve zengin bir içeriği ile batı ülkelerinde olmayan bir şehir.
Siteler üzerine konumlandırdığınız projenize başladığınızda istekleriniz ve ulaşacağınızı düşündüğünüz yer neydi?
Bu projeye geçtiğimiz yıl başladım ve hala sürdüğünü söyleyebilirim. Nerede başladığımı çok iyi biliyorum fakat nerede ve nasıl sonlandıracağımı henüz kesin olarak kararlaştırmadım. Süreçleri seviyorum ve benim için en önemli olan üretim süreci. Genevre’deki okuldan mezun olduktan sonra peyzaj ve kamusal yayılma üzerine bir proje yapmıştım. Şehrin dışındaki bölgelerde çalışırken şehrin sınırları oldukça ilgimi çekmişti. O boşluk ve kararasızlığın, çelişkilerin karmaşası; doğa ve mimari, altyapı ve çorak araziler. İstanbul, değişen yükseltileri ve şehrin yayılmışlığı ile aramakta olduğum bir yerdi. Bu süreç içinde Bahçeşehir gibi semtler ve site kavramı ile tanışmış oldum.
İsviçre Alplerinde küçük bir kasabada doğup büyüdüm. Etrafımız doğa ile çevriliydi fakat sinemalar, yanıp sönen neon ışıkları, gece klüpleri ve hızlı bir modernleşme söz konusuydu. Çocukken bu değişim ve hareket beni çok etkilemişti. Robert Adams ve Lewis Balz’ın fotoğraf üretimleri de…
Siteler, sosyo-ekonomik düzeylere göre mimari altyapının yanısıra, sağlanan olanaklar ve çevre düzenlemesi gibi farklılaşmalar içeriyor. Hangi siteleşme bölgesinde çalışmayı seçtiniz?
Sosyal, coğrafi konum, boyut, mimari yapı ve bu sitelerde yaşayan kesim arasındaki büyük farklılığın beni oldukça şaşırttığını söylemek isterim. Sitelerin çevresi ve doğa ile nasıl ilişkilendirildiği sorusu ile yola çıkarak sitelerin içine girdikçe yaşam stillerinin, çevreleyen alanların nasıl yeniden tasarlandığını ve eğlence ve aktivite alanlarının nasıl yapılandırıldığını incelemeye başladım. Sonrasında ise o sitelerde yaşmakta olan kişilerle bağlantıya geçerek bir dizi fotoğraf daha ürettim. Proje, büyük format mekan çekimlerinden içerilere doğru ilereyerek, gündelik yaşamlara ulaşarak kuruldu.
Siteler üzerine yaptığınız çalışmanızda bir tür ironi mevcut. İzleyici sadece boşluk hissi ile karşılaşmayıp aynı zamanda oradaki yapı üzerine soru işaretleri ile çevreleniyor.
Evet, bu konuya belli bir uzaklıktan bakmaya çalıştım. Basit yapıları ve durumları ele alarak izleyicinin gördükleri karşısında bir tür yorum yapma değerlendirme gereksinimi duymasını istedim. Benim için bu durumun en ironik olan yanı 60’lı yıllarda Amerika’da sıklıkla kullanılan bir modelin Turkiye’de, farklı bir kültürde kendine mekan bulması durumu. Hangi sebeblerle ve niçin bu model burada uygulanıyor? Sitelerin içine girdiğimde Amerikan tarzı yaşamın bir şekilde kendini ürettiği – sitelere gore farklı derecelendirmeleri olsa da – güzel bi ev, bir araba ve iş üçgeninin var olduğu bilgisiyle karşılaştım. Bu siteler her yerde ve hiçbir yerde olabilir. Bu benim için yaşayışların globalleştiğinin, yaşam modellerinin standartlaştığının çok önemli bir göstergesi. Tabii ki sitelerin olumlu yanları da var, bunu yadsımıyorum fakat benim ilgilendiğim konu idealin bunca formülüze edilmesi ve standartlaştırılması.
Bu noktada ciddi bir soru ortaya çıkıyor, gelecekte bu tarz oluşumlar ve yaşamlar nasıl bir hal alacak, bu şehir ve Türkiye’de yaşayan halk için ne ifade edecek. Bu korunaklı bölgeler kendi ayrımlarını oluşturarak toplumda bölünmeler, sıkıntı ve korkuyu mu beraberinde getirecek? Peki bundan sonra farklı altyapılardan kişiler birbirleri ile nasıl bir sosyal ilişki içine girecek? Bu bir tür mekanizmalarının kontrol ve kuralların kamuya uyarlanması değil mi?
Evet bu önemli bir nokta. Bauman’ın da belirttiği gibi güvenlik ihtiyacı bireysel özgürlüklerden ödün vermeyi beraberinde getirir. İdeolojik bir durumda ortaya çıkıyor bu noktada; sadece seçkin bir kesimin kendini izole etmesi, farklı konumlaması değil, bütün toplumun derecelendirilmesi, ayrıklaştırılması gibi bir durum söz konusu.
Kesinlikle, ve bu güvenlik takıntısı gibi güncel bir olgunun sadece bir parçası. Kendinizi sakınırken sadece dışardan gelebilecek tehlikelere kapalı bir alanda yaşamıyorsunuz, aynı zamanda diğerini tanımakla ve paylaşmakla kazanabileceğiniz mutluluk ve zenginlikten de marum kalıyorsunuz. Politik bir noktadan yaklaşırsak, güvenlik sağlanamayan bir ortamda kişilerin kendi güvenlik alanlarını oluşturması oldukça doğal olarak gelişme gösterir.
*Space, place and Landscape in Territories, Kunst Werke, 2005